haber kısaca şöyle :
Grup Hepsi Fan Club - ALtın Ayı ödüLLü fiLmimiz...BaL... (:
Berlin Film Festivali'nde Türk Yönetmen Semih Kaplanoğlu, 'Bal' adlı filmi ile 'Altın Ayı' ödülünü kazandı.
Berlinale'nin Müdürü Dieter Kosslick ve Jüri Yöneticisi Werner Herzog, 60. Uluslararası Berlin Film Festivali'nin en önemli ödülü 'Altın Ayı'yı kazanan filmi takdim etti. 'Altın Ayı' ödülünü Türk Yönetmen Semih Kaplanoğlu'nun 'Bal' adlı filmi kazandı.
film hakkında genel bilgi:
“Yusuf (7) ilkokula başlamış, okuma yazma öğrenmektedir. Babası Yakup (35-38) ürkütücü bir ormanın derinliklerinde, yüksek ağaçların üzerine kurulmuş el yapımı kovanlarda üretilen karakovan balcılığıyla uğraşmaktadır. Babasıyla sık sık gittiği orman, Yusuf için gizemli bir yerdir.. Yusuf bir sabah gördüğü rüyayı babasına anlatır. Bu rüya ikisi arasında sonsuza dek kalacak bir sırdır. Aynı gün Yusuf sınıfın önünde öğretmenin verdiği okuma metnini okurken aniden kekelemeye başlar ve arkadaşlarının alay konusu olur.
Yakup, anlaşılmaz bir nedenle soyu hızla tükenen Kafkas arılarının peşinden uzak bir ormana gider. Babasının gidişiyle Yusuf iyice sessizliğe gömülür. Yusuf’un bu hali çay tarlasında çalışan annesi Zehra’yı (28) üzmektedir. Ne kadar uğraşsa da Yusuf’u konuşturamaz.
Günler geçer, Yakup’un gecikmesi Zehra’yı ve Yusuf’u tedirgin eder. Zehra Miraç Kandil’i gecesi için Yusuf’u köyden uzaktaki annaannesine gönderir. Yusuf, orada dinlediği hikayelerdeki peygambere benzettiği babasının mutlaka geri döneceğine inanmaktadır.
Ertesi gün Sis Dağı şenliğinde de Yakup’a rastlayamazlar…
Babasını aramak için ormanın derinliklerine dalan Yusuf’un gördüğü rüya gerçekleşecek midir?”
yönetmen notu :
“Bal’da beni tahrik eden en önemli sinematografik unsur doğanın bir çocuğun gözünden ele alınacak oluşu. Ormanın çocuk tarafından ****forik algılanışı; özellikle tuhaf sesler, karanlık ve sebebi tam olarak bilinemeyen kıpırtı ve hareketlenmeler, sürtünme ve hışırtılar… Vahşi ormanda gece. Solgun bir ay ışığının ıslak ağaç gövdelerinde ve yapraklarda yarattığı yansımalar, vahşi hayvanların uğultu ve çığlıkları, gece kuşları, aniden çıkan rüzğar, yıldızlar ve bir çocuğun korkularından kurtuluşu.
Gündüzleri durmadan yağan yağmur, ıslaklık. Ormanın kendine özgü zamansallığı, ışığı ve bütün her şeyi sarmalayan ses atmosferi. Yeşilin onlarca değişik tonu ve hareket halindeki sis. Sonu bir yere çıkmayan patikalar, Yüksek ağaçların üzerinde unutulmuş el yapımı kovanlar. Ve aniden ortaya çıkan ve her biri bir azize benzeyen balcılar.
Ormanın kenarında çay bahçeleri, çay tarımı yapan kadınlar. Gençlerin terk ettiği için yanlızca yaşlıların yaşadığı hayalet kasabalar, köyler…
Babanın kaybı ve bu kaybın anne-oğul ilişkisinde yarattığı duygular. Doğanın karşısında hayatın geçiciliği.
Bir dağ köyünün ilkokulunda alfabeyi öğrenmek, çocukların modern dünya ile tek bağlantıları olan televizyonda izledikleri ile içinde bulundukları yaşantının uzlaşmaz farklılıkları.
Babaanneden aktarılan kökene ve maneviyata ilişkin hikaye ve bilgiler, hurafeler, korkutucu öyküler. Ölüme hazırlanan yaşlı kadınla hayata hazırlanan oğlan çocuğununun arasında gidip gelen ve bir türlü birbirine değmeyen konuşmalar, sorular, sessizlikler… ”